Akıllı araba pazarının önündeki en büyük manilerden biri, araçların şarj mühletinin uzunluğudur. Birden fazla kişi için aracın şarj olmasını beklemek epey caydırıcı. Bu durumun farkında olan araba üreticileri, elektrikli araba tanıtımlarında sık sık şarj mühletine vurgu yapıyor.
Konuyla ilgili araştırma yapanlar sırf araba firmaları değil. ABD Güç Bakanlığı’na bağlı Arogenne Ulusal Laboratuvarı, bu mevzuyu araştıran yüzlerce kurumdan biri. Kurumdan yapılan açıklamada, ticari hale getirilmesi halinde elektronik araba pazarında çok önemli atılım sağlayacak bir şarj teknolojisinin geliştirildiği duyuruldu.
‘Işık hızında’ şarj
Yeni teknoloji ile birlikte temelde bataryaların katotları ışığa maruz bırakılacak. Işık da aygıtların şarj olma mühletini azaltacak.
Genelde lityum iyon bataryalar çok yavaş şarj oluyor ve şarj sürecinin tamamlanması için elektrokimyasal yansımanın tamamlanması gerekiyor. Bu da lityumu oksit katottan ayırıp grafit anota eklemeyi gerektiriyor.
Araştırmacılardan Christopher Johnson “Şarj tepki mühletini, daha yüksek akım nedeniyle elektrotlara ziyan vermeden büyük oranda kısaltmak istedik” dedi. Bu emelle küçük lityum iyon hücreleri oluşturan araştırmacılar, bu hücrelere transparan kuartz pencereler koydu. Daha sonra da bu hücreleri hem ışık altında hem de karanlıkta incelediler.
Elektrikli arabaların en büyük kaygısı şarj süresi
Araştırmacılar bu çalışmada ışığın tepkiye yardımcı olacağı teorisi üzerine yola çıktıklarını söyledi. Şarj sırasında ışıktan fotonları şarj sürecini hızlandırıyor. Sistemde katot olarak Lityum manganez kullanılıyor.
Buradaki anahtar gereç ise LMO (lityum magnezyum oksit) çünkü bu yapı, ışıkla etkileşebilen bir yarı iletken olarak biliniyor. LMO kendi yapısını ışıkla daha kolay değişitirebiliyor.
Enerji Bakanlığı’nın Verimli ve Yenilenebilir Araba Güç Teknolojileri Ofisi, süratli şarj özelliğinin elektrikli arabaların kitleler tarafından kabul görmesi için temel ihtiyaç olduğunu söyledi. Ulaşılmaya çalışılan amaç ise araçları 15 dakika içerisinde şarj etmek. Geçtiğimiz günlerde Çin’den emsal bir çalışmanın haberi gelmişti. Amerikalı araştırmacıların çalışması da Nature Communications’da yayınlandı.